18 Nisan 2010 Pazar

Hayat yaşamaya değer...


Keşke bazı anları ve o anlarda hissedilen duyguları rec. tuşuna basıp kaydedebilsek hafızalarımıza. İhtiyacımız olduğu zamanda tekrar hatırlayabilsek. Bugün hatırlamaya değecek güzel bir gün oldu benim için.Hayatın ne kadar yaşamaya değer olduğunu bir kez daha anladım bugün.
Öğlen Beyoğlun'da festivaldeki son filmime giderken ilk işaretle karşılaştım. Şöyle bir bakmak için girdiğim giyim mağazasında alışveriş yapan iki genç ve hoş adama gözüm takıldı bir an, yabancı oldukları belliydi. Biri biraz aksıyordu, tam olarak görüş alanıma girdiğinde giydiği bermuda şorttan bacaklardan birinin metal bir protez bacak olduğunu gördüm. Bacak bile değildi aslında Terminatör'ün metal iskeletiydi şorttan gözüken. Ve bu yakışıklı adam sendelese de neşe doluydu, engeliyle barışmış, onu göstermekten hiç rahatsızlık duymuyordu . Ülkemizde engellerinden ötürü başka bir ülkeye gitmek şöyle dursun, evlerinden bile çıkamayan, engelleriyle barışmak yerine, dünyaya küsen bu insanlara öncelikle hayatın her ne olursa olsun yaşamaya değer olduğunu her an hissettirmeliyiz diye düşündüm.

İkinci ve üçüncü işaret ise Starbucks'ta karşıma çıktı. Bulutlu hava dağılmış ve güneş tüm güzelliğiyle parlamaya başlamıştı. Kahvemi alıp cam kenarındaki koltuklardan birine oturdum. Yine yabancı olduğu anlaşılan benim yaşlarımda bir kadın, kucağındaki bebeğiyle elinde kahvesi sırtı dönük bir şekilde dışarıya oturdu, güneşin ve akıp giden insan kalabalığının keyfini çıkarıyordu. Biraz sonra bebeği omuzunun üzerinden hemen arkalarında oturan anne kızın olduğu masaya doğru çevirdi. Arka masadaki kadın henüz bebeği farketmemişti. Allahım o ne güzel bir bebekti öyle. Ben hayatım boyunca böyle güzel ve içten gülen bir bebek görmedim. Arka masadaki kadın ona bakmıyordu ama bebek onu gördüğü andan itibaren gülücükler gönderiyordu ona. Birinin onu görmesi veya agu magu yapması gerekmiyordu gülmesi için. Tanısın, tanımasın bir insan yüzü onun gülümsemesine, etrafına mutluluk vermesine yetiyordu. O gülen gözleri hafızama kazımak istedim, böyle bir sevgiye nasıl ihtiyacım olduğunu, hala ne kadar çok istediğimi anladım. Sonunda kadın ve kızı onu gördüler. Gülmemeleri mümkün değildi.

İlgim birden arka masada oturan bu anne kıza yoğunlaştı. Kız, 14-15 yaşlarındaydı, sohbet ediyorlardı ama anne biraz gergindi. Biraz sonra yine aynı yaşlarda bir oğlan çocuğu ve annesi katıldı onlara. Anneler tanıştı, gençler önce kaçamak bakışlarla birbirlerini süzüp annelerin sohbetinden yavaşça sıyrıldılar. Ahh gençlik güzel gençlik, anneler sohbeti koyulaştırdıklarında gençler de birbirlerinin elini tutmaya, yanaklarına makas atmaya başlamışlardı bile. Oğlan kızı, kız oğlanı seviyordu ve ne güzeldir ki anneleri, madem çocuklarımız çıkıyor birbirimizi tanıyalım demişler ve çok çağdaş bir yaklaşımla almışlar çocuklarını yanlarına bir kahve içmek için buluşmuşlar. "Daha çok küçüksünüz sevgili olmakta ne demek, bacaklarını kırarım senin, akşam gelince babana söylerim seni, derslerini çalış önce sen" dememişler. Çok hoşuma gitti, ülkemizin böyle annelere ihtiyacı var gerçekten. Çocuklara yasaklarla değil, anlayış ve yol göstererek örnek olabiliriz ancak.

Sonra en son festival filmime girdim. Anneler ve Kızları (orj.adı Mother and child) , yönetmen Rodrigo Garcia, oyuncular Naomi Watts, Samuel L. Jackson, Kerry Washington ve Annette Benning. Annelik, evlat edinme, pişmanlıklar üzerine çok çarpıcı bir filmdi. Taze yaramdan dolayı inanılmaz etkilendim. Neler neler vardı filmde, bir gençlik hatası, yetim kalan bir kadının buz tutmuş ruhu, çocuğunu hiç görmemiş içten içe annesine kızan yalnız ve mutsuz bir kadın, evlat sahibi olabilmek için çabalayan bir başka kadın daha. Böyle insanların kalbine dokunan filmleri çok seviyorum ben.

Ve şimdi günün sonunda, hayatta ne olursa olsun yaşamanın ne kadar değerli olduğunu, hayatı komplike hale getirip, korkularımızla, kafamızdaki ön yargılarla kendimizi ne kadar engellediğimizi bir kez daha anladım. Bu demek değildir ki ışık yandı ve artık hiç karanlık olmayacak. Yine olacak biliyorum, yine hayatın anlamsız geldiği, artık bu dünyada yapacak bir şeyim kalmadığını düşündüğüm zamanlar olacak. İşte o anda Play düğmesine basıp, bermuda şortlu o neşeli adamı , birbirlerine aşkla bakan o iki genci ve gözleri ışık ışıl gülücükler saçan güzeller güzeli bebeği hatırlayacağım.

Artık mucize beklemek yerine kendi mucizemi yaratmam gerek. İşte en önemlisi bu günün sonunda bunu anladım... Yaşamak çok çok güzel.


18 Mart 2010 Perşembe

Hayat kime şikayet edeyim seni bilemem?





Yaşamayı, hayatı çok seviyorum. Ancak bazen yorulduğumu hissediyorum. Biraz önce mailime bakarken "Free Stress Test" başlıklı bir mail geldiğini gördüm. Ağrıyan başıma parmaklarıma dayamış halde sıkıntılı bir şekilde maili açtığımda karşıma yandaki resim çıktı. Yuh dedim aynı pozisyondayken açılırmı bu mail. Hiç şüphe yok ki stresteyim.


İşimde de bir değişiklik söz konusu olabilir, aslında bir fırsat sundular diyebilirim, muhtemel gelirimi ve kariyerimi geliştirecek ama bütün hayatımıda değiştirecek bir fırsat. Çok iyi düşünmeliyim, artı ve eksileri önüme koyup tüm sorumluluğu kendim alıp karar vermeliyim. Allahtan bir aylık bir süre verdiler.


Yorgunum dedim ya, hayat sıklıkla benim hayat çizgimi değiştiriyorda ondan yorgunum. Neden ben birkaç senede bir yaşamımı kökünden etkileyecek kararlar vermek zorunda kalıyorum. Başkalarına cazip bile gelebilir bu ama ben artık yoruldum. Şükürler olsun ki hep kollandığımı hissediyorum allah tarafından. Sadece artık bir hayata kök salmak istiyorum. Nasıl olursa olsun hayatımda bir çocuk istiyorum ve karakteri sağlam, gerektiğinde birbirimize sırtımızı yaslayabileceğimiz bir eş, bir yuva istiyorum. Ama saplantı haline getirmiyorum bunu. Sadece yorgunum, yeniden hayatla pazarlığa oturmak için yorgunum.


Keşke şu teklif ben kendimi iyice toparladıktan sonra gelseydi. Bir iki aya daha ihtiyacım var, şu anda tek isteğim içime dönmek, kendi başıma hayattan zevk alabildiğimi, özümü sevebildiğimi, hayatıma neşe getirmem gerektiğini tekrar kendime hatırlatmak ve uygulamak.


Tekrar dimdik durabilmek için zamana ihtiyacım var.

7 Mart 2010 Pazar

Keyifli bir gece..

Bu gece güzel geçti. Önce hiç keyif almadığım, sürekli zaplayıp geçtiğim tv yi kapattım. Çok doğru bir hareket yapmışım.

İşte gecenin top 5' i;
* Güzel bir radyo kanalı
* Ayaklarımı uzatıp gömüldüğüm koltuğum
* Gazetelerim ve eğlenceli bir dergi
* Melisa çayı
* Yanımda yatan tüy yumakları (tatlı, yumuşak, sevgi dolu kuyruklu kuzularım benim)

Ne güzel valla huzurluyum bu gece.

11 Şubat 2010 Perşembe

Onlar da gidiyorlar..

Sevgili kardeşim ve biricik eşi de gidiyor yarın. Bursa'ya yerleşiyorlar. Onlar benim İstanbul'da kalan tek yakınlarımdı .

Benim canım kardeşim, İstanbul'a geldiğinde ne kadar sevinmiştim, neler yaşadık senle bu koca şehirde, hep ayakta kaldık ama, zor anlarda hep sahip çıktık birbirimize. Belki güzel anlarımızı doyasıya beraber yaşayamadık, belki bazen ihmal ettik birbirimizi, canı gönülden sarılamadık, eleştirdik sıksık.

Ama şimdi bakıyorum ki aslan gibi bir kardeşim var benim, seninle gurur duyuyorum.

Ablan hep sahip çıkmaya çalıştı sana ömrü boyunca, ama sen uzun bir süredir kendi kanatlarınla uçuyorsun artık. Dünya güzeli bir eşin var, uzakta da olsa pırlanta gibi bir oğlun var. Onlara sahip çık kardeşim. Eşine her zaman önce saygı göster, her zaman kıymetini bil, değerli olduğunu hissettir, sen bunları yaparsan o da seni başının taçı edecektir. Geç anladım ama hayatta en kıymetli şey bir ailesi olabilmesiymiş insanın.

Hayat karşına bazen zorluklar çıkaracak ama hiç bir zorluk çözülemez değildir. İnsan öyle güçlü bir varlık ki herşeyin üstesinden sevgiyle, anlayışla, sakinlikle gelebilir. Önce buna inan, başın sıkıştığında, birşeyleri çözemediğinde ben buradayım ablacım, beraber her zorluğu yeneriz biz.

Kalbim hep sizinle olacak, allah yolunuzu açık etsin canlarım. Sizi seviyorum.

10 Şubat 2010 Çarşamba

%100 düşünce gücü kitabından alıntı..

"Düşüncelerimi seçme hakkım olduğunu idrak ettim.
Başkalarının benimle ilgili düşünceleri beni bağlamaz.
Ben izin vermedikçe kimse benim düşüncelerimi biçimlendiremez.
Kendim için sağlık, mutluluk, refah, sevgi ve anlayış düşüncelerini seçiyorum.
Korku ve nefrete düşüncelerimde yer yok.
Bu andan itibaren hayatımın hakimi benim. "

30 Ocak 2010 Cumartesi

Damardan Ferzan almalıyım

Haftaya tüm Ferzan filmlerini toparlayıp seyretmeliyim. En sevdiğim filmi Cuore Sacro. Irene ile kendimi çok özdeşleştirmiştim ilk seyrettiğimde. Ne kadar güzel bir insandı, ne kadar duru bir kadındı.

Hele film müzikleri , "I gabbiani" yi unutmak mümkün mü? Evet evet damardan almalıyım.